“Yaşlanma, akıllı canlılar için muteberdir!” demek, yaşlanma olgusuna bakış açımızı değiştirecektir. Çünkü akıllı canlılar yaşlandıkça, edindikleri tecrübeleri, bir sonraki nesile aktarabilirler. Sonuç olarak, bir sonraki nesil öncesine oranla daha müreffeh olacaktır. Böylece, sağlıklı yaşlanmayı bilenler için geçen zaman içinde yaşlanmak, bir kayıp değil, aslında bir kazanım haline gelmektedir.
Unutulmamalıdır ki, evrende her kazanımın bir bedeli vardır ve bu bedel de ödenmelidir. Kazanım, sinir hücresi kullanımı, bedeli ise kaçınılmaz olan ölümdür. Bilginin depolanması – bellek kullanımı – ile hayatın kendilerine sunduğu seçenekleri, edindikleri tecrübelerle kendi lehlerine çevirebilirleri, canlı için büyük bir kazanımdır. Peki ölüm neden kaçınılmazdır? Biyolojik olarak sinir hücresi kullanımı bir üstünlükse, bedeli neden ölüm olmaktadır? Ölümün birçok nedeni vardır. Bunlardan en önde geleni, canlının sinir hücresine sahip olmasıdır. Akıllı her canlının sinir hücreleri, yıpranmaya karşı kendilerini bölünerek yenileyemezler. Aksi takdirde her bölünme ile bilgide anlamsızlaşma söz konusu olmaktadır, bu durum bellek kullanımının varlığına aykırı bir yapı oluşturacağından, asla yaşamla bağdaşmaz. İnsanoğlu da bu kurala uymak zorunda kalmış ve anne karnında – embriyonik hayatın 4. ayında – sinir hücreleri, bölünmede görevli sentromerlerini hücre dışına atarak, bir daha asla bölünerek çoğalamaz duruma gelmiştir. Sonuçta, doğuşta var olan sinir hücre sayısı ile hayatını idame ettirmek zorunda kalmıştır.
Günümüzde, yaşlanmanın durdurulabileceği veya geriletilebileceği ve hatta gençleşmenin muhtemel olabileceği yönündeki düşüncelerle yapılan çalışmalara giderek ilgi artmakta ve çok büyük kaynaklar ayrılmaktadır. Aslında, bu ilgi ve kaynak yaşlanmanın hangi genetik ve metabolik yollarla gerçekleştiğinin ortaya çıkarılmasında, zamanı kısaltan bir teşvik olmaktadır.
Moleküler biyolojik keşifler ve buna bağlı uzun yaşamı mümkün kılacak yöntemlerin açığa çıkarılması, birçok farmakolojik ve genetik hücresel müdahalelerin zaman içerisinde uygulanabileceğini düşündürtmektedir. Ancak, gelecekte ilaçlardan ve genetik girişimlerden daha çok, hücrelerimizde yaratılışımızda zaten var olan ve koruyucu genetik programlarımızı aktive eden, “kronik kalori kısıtlaması + egzersiz” uygulamalarını içeren “yaşam değişiklikleri biçimi ” sağlıklı ve uzun yaşamın insanlar arasında sosyo-ekonomik seviyeden bağımsız olarak yaygınlaşmasını sağlayan, en önemli anti-aging yöntemi olacaktır.
Sağlıklı yaşlanma adına önerilen, bu yaşam değişikliklerine en bariz ve en destekli örneği ise, izole bir hayat süren, Japonya’da Okinova Adası’ndaki halk üzerinde görmekteyiz. Adada 100 yaşını geçenlerin oranı dünya ortalamasının üzerindedir ve Amerikan halkına oranla, yüzde 40 daha az kalori tüketimi görülmektedir.
Diyet ile ilgili güncel bilgilerden örnek verecek olursak, kolay ulaşılabilirliği ve yüksek etkinliği ile her gün bir avuç “Antep fıstığı” ve “kırmızı üzüm” tüketimi bizlere, hazır antioksidan koruyuculuk kazandıracaktır.
Bitkilerin tekrarlayan streslere karşı geliştirdikleri “stres spesifik direnç yolları”nın aktive olması ile ortaya çıkan, adaptif cevap ürünü “hormetik ajanlar” yani bitkisel flavonoidler, hayvanlar ve insanlar için hazır koruyuculuk elde etme yoludur.
Hücre içi stresle baş edebilme kabiliyetini arttıran – kalori kısıtlamasının genetik etkinliği ile doğrudan ilişkisi olan – antioksidan sistem genlerinin uyarıcısı olan, SİRT-1 genleridir. SİRT-1 genlerinin bilinen en güçlü aktivatörü Resveratrol ve Quersetin flavonodleridir. Bu flavonoidler ise bol miktarda kırmızı üzüm çekirdeği ile zarında ve Antep fıstığında bulunmaktadır.
Sağlıklı yaşlanmanın, bilinçli ve bireysel yaşam değişiklikleri ile yürütülen yönünün dışında, tıbbi olarak bilinçli müdahalelerin yapılması gereken girişimsel işlemler, geçen yüzyıllara oranla, beklenen yaşam sürelerinde anlamlı artışlara sebep olmuştur.
Koruyucu hekimliğin sadece çocukluk çağı için gerekli olduğu yönünde bir anlayış, son derece yanlıştır. Çünkü yaş ilerledikçe genlerin metabolik etkinliği azalmaktadır, özellikle 80’li yaşlardan sonra, kişinin daha önceki ve mevcut yaşam tarzı, ortalama yaşam süresi üzerinde daha belirleyici bir hal almaktadır. Bu bağlamda, yaklaşan kış ayları öncesinde (eylül – ekim) grip aşısı her yıl yapılmalı ve eğer bir kronik hastalık varsa 5 yılda bir, yoksa 10 yılda bir olacak şekilde pnömokok aşısı, her 65 yaş üstü kişiye uygulanmalıdır. Pnömoni, özellikle ileri yaş grubunun – 75 yaş ve üstünün – uzun süre hospitalize edildiği durumlarda, mevcut tedavi edilmesi gereken öncelikli hastalığın dışında, mortaliteyi arttıran ve son döneme sokan ana hastalık halini almaktadır.
Bu gün için kanıtlanmış olan ve en etkin, en ucuz, en yaygın anti-aging yöntemi "sağlıklı yaşam biçimi uygulamaları"dır :
SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ
1 – Doğru ve dengeli beslenme : Fitokimyasallar – lifli gıdalar – günlük bol su alımı - protein, yağ, karbon hidrat dengesi korunmuş diyet - obezitenin önlenmesi – akşam yemeğinden kaçınılması
2 – Ölçülü ve kontrollü egzersiz : Yürüme – yüzme ve güçlendirme egzersizleri
3 – Yeterli, süreğen bir zihinsel aktivite
4 – Stresle başa çıkma
5 – Çevresel risklerden kaçınma : Çevre kirliliği – hava kirliliği – sigara - alkol ağır metaller – mikro dalga –
cep telefonları – elektromanyetik dalga – güneş ve radyoaktif ışınlar
6 – Sağlıklı uyku
7 – Normal seksüel aktivite
8 – Cilt ve saç bakımı
9 – 70 yaşından sonra hala çalışıyor olmak
YAŞAM BOYU ANTİ-AGİNG UYGULAMASI
1 – Az kalori = serbest radikal oluşumunun azaltılması
2 – Düzenli egzersiz (yürüme - yüzme) = antioksidan enzimatik sistemin uyarılması
3 – Bol sebze – meyve, kuru baklagil tüketimi = hazır antioksidan alımı
4 – Moral değerlerde iyimser bakış açısı = sosyal katılım
* Bştbp. Yrd. Dr. Ahmet Baki AKYÜREK
Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi – Geriatri Merkezi
|