Yaşlılarımızın bakımı
Yaşlılık bir sorun ya da hastalık değildir. Yaşam süremizde bir dönemi işaret etmektedir.
Her canlıda olduğu gibi insanlar da hücresel birleşmenin olduğu andan itibaren yaşlanmaya başlarlar. Bazı sistem ve organlarımızın işlevlerinde azalma daha çabuk olurken, diğer sistem ve organlarımız zamana karşı daha dirençlidirler.
İnsanımızın bu yaşam dönemine varmadan veya vardıktan sonra kronik hastalıklara yakalanmamaları için ve diğer bir kronik hastalığa daha meydan vermemek için gerekli eğitime dolaylı ve dolaysız ulaşmalarını sağlamalıyız.
Eğitim ve öğretim önce ilköğretimde verilmeli; yazılı - sözlü -görsel basın organlarımızın buna desteği yasal olarak sağlanmalıdır. Yaşlıların fiziksel durumu televizyon seyretmeye daha uygun olduğu düşünülerek televizyon programlarında kişileri yaşlılığa hazırlama ve sağlıklı yaşlılık için gerekenler her ulusal kanalın baştan savma değil de, yararlı dramalar ve belgeseller ve sağlık programları yapmaları kendilerinden istenmelidir.
Yaşlılığın en acı neticesi alıştığı eski arkadaşlardan ve dostlardan, çalışma ortamından uzaklaşmak netice olarak yaşamdan yalıtılmış ve hareketsizliktir. Yalıtılmışlık, yalnızlığı, yalnızlık ve hareketsizlik, bunun yarattığı ruhsal durum da kanserin, bunamanın, dolaşım bozukluğu hastalıklarının, şeker hastalıklarının ve vücut direncinin düşmesi neticesi olan diğer tüm hastalıkların nedenlerinden kabul edilir.
Yaşlı insanlar tam olarak kendilerine bakamazlar, kurumlar veya aile içinde bakılması gerekir ve en önemlisi yalnız kalmamalı, toplumdan koparılmamalıdırlar.
Bedensel ve ruhsal sorunlar yanında kişinin ekonomik gelirinin azalması, sosyal rolünü, etkinliğini kaybetmesi, evlatlarının, akrabalarının, arkadaş ve çevrenin ilgisinin azalması, en azından böyle algılanması, verimli olamadığı düşüncesi, ruhsal, cinsel yaşamının değişimine ayak uyduramaması gibi nedenlerle kişinin 'Yaşam Kalitesi' denilen fiziksel, işlevsel, sosyal ve ruhsal iyilik halini yitirmesi yaşamın en olgun, akil, deneyimli halinden yararlanmasını engellemektedir.
Yaşlılarımızın çoğu kendi evlerinde, bir kısmı çocuklarının yanında ve sadece % 1 kurumlarda bakılmaktadır. Geleneksel değerlerimizin ve buna bağlı aile yapısının isteyerek veya istemeyerek zorunlu olarak değişimi, yaşlıların aile içinde bakımını zorlaştırmaktadır.
Öğrenim, eğitim, çalışmak, üretmek, kendini geliştirmek, eğlenmek, gezmek, görmek için zamanın çoğunu dışarıda, toplum içinde geçirmesi kaçınılmaz ve gerekli olan insanlarımıza, yaşlılarına bakmak konusunda yardımcı olmalıyız.
Yaşlı bakımı ve onlara destek hizmetleri, yaşlı bakımevlerinde, güçsüzler yurtlarında, huzurevlerinde, korumalı meskenlerde, yaşlı köylerinde, gündüz bakım ve destek ve evde bakım kuruluşları tarafından yapılmalıdır.
Şu anda kabaca 300 bine yakın ‘ İleri Derece Yaşlılarımız ‘ sevgi ve saygının yanında doğrudan sağlık ve koruyucu sağlık bilgileriyle donatılmış personele ihtiyaç duymaktadırlar.
Huzur evleri ve Alzheimer hastaları için daha ileri denetimi gereken evler belediyelerce yapılması ve bakımı ve sürdürülmesi kanun marifeti ile zorunlu kılınmalıdır, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Güvenlik Kurumları ve Özel Sağlık Güvenlik kurumlarının katılımı ile toplanacak fon nüfusa oranla bu hizmete sunulmalıdır. Aciliyeti vardır.
Huzur Evleri yaşlıların yatıp kalktığı, yemek verilen soğuk yerler olarak kalırsa, bunlar, yaşlıların ölümü beklediği yer olmaktan çıkmaz. Amaç, ciddi beslenme, bedensel faaliyetlerin düzenli ve kararlı yapıldığı, sosyal etkinliklerin en üst düzeyde kendilerinin katılımı ile sağlandığı ve onlardan yararlanmak için el becerilerinin, sanatsal ve entelektüel yaratıcılıklarının ortaya konması için desteklenmelerinin olduğu güler yüzlü, neşeli, tartışmalı hatta çekişmeli yerler olması sağlanmalıdır.
Huzur evlerine gitmek istemeyen yaşlılarımız veya anne - babalarını, büyükanne-büyükbabalarını evde bakmak isteyenlere destek olunmalıdır. Yaşlılarına sevgiyle bakmak isteyen ailelere maddi destek sağlanmalıdır. Ailenin önerdiği, uzmanların olur verdiği bir aile bireyi eğitilmeli, yetki ve sorumluluk vererek maaş bağlanmalıdır.
Kızlar da erkeklerimiz gibi askerlik hizmeti yapmaları eşitlik ilkesine uygundur diyorsak bu şekilde onlardan yaralanılmalı ve kızlarımız erkeklerin askerlik hizmetine karşılık gelecek ‘sivil hizmet’ yapmaları için çeşitli disipline bağlı bilim adamları tartışma başlatmalıdır. Bu şekilde toplumda kız erkek eşitliği yaşama tam katılım anlamında sağlanır, bir eğitimden geçirilmiş ve kendilerinden bu şekilde yararlanılmış olur. Burada ve hastanelerde sivil görevlerini yapan kızlı - erkekli gençlerimiz çok ciddi bir meslek de edinmiş olurlar.
Deneyimli kişi, koluna girip iki kilometre yürüyeceği, komşusunu dedikodu edeceği, beraber emekli maaşını almaya gideceği, evde televizyonun ayarını yapacak, cep telefonunun şarjını dolduracak, kanepenin yerini değiştirecek, torunlarını anlatacak, anılarını paylaşacak, kızdığı şeyleri boşaltacağı, belki beş on sayfa roman, şiir dinleyeceği bir cıvıl cıvıl gençle ortak neler yaparlar kim bilir. Genç de belki bu akil insana dertlerini anlatır ve güngörmüş kişi ona derdinin ne kadar önemsiz olduğunu söyler.
Yaşlı, bir öğün yemeğini gençle paylaşırken, genç de yaşlının dengeli ve yeterli beslenmesi için gerekeni yapar. Genç bu insana sigaranın zararlarını anlatırken, zararlarını bedeninde yaşamış veya sevdiği dostlarında görmüş insanın bilgileri bütünleşir bir olumlu eyleme dönüşür.
Gencin bir daha geleceğini biliyor olmak, onu beklemek dahi bu insanı yaşama bağlar ve hastalıklardan korur. Birinin geleceğini bildiği için kendi çapında hazırlık yapar, belki bir kek hazırlar, belki de çayı koyar üstüne. Evini, üstünü başını toplar gence iyi örnek olmak için . Zihni meşgul olur. Dışarıya karşı kendini güçlü hisseder.
Sokaklarda ve bilgisayar başında zamanını kaybeden, umutsuz, ailesinden para bekleyen genç ve ömrünün en deneyimli dönemini yalnız geçiren iki insanın birbirine vereceği ne kadar çok zenginlik var.
Özet olarak gençlerimiz bir yandan zamanlarını verimli kılmak, bir yandan deneyimli insanları gözlemek, ekonomik bağımsızlığı elde etmek ve hatta meslek edinmek olanağı bulurken, yaşlılarımız da yalnız kalmaz, bilgi ve birikimlerini aktarırken genç bir insana olanak sağlamanın mutluluğunu yaşarlar.
|