Yaşlılık Dönemi
Genel anlamda,
yetişkinliğin bir uzantısı olarak yaşam süresinin ileriki döneminde fiziksel ve ruhsal değişimlerin görüldüğü bir evre olarak tanımlanan yaşlılık, fiziksel değişimler, psikolojik ve sosyal faktörler ve kronoloji gibi farklı kriterlerin tanımlamada göz önünde bulundurulduğu bir dönem olarak kabul edilmektedir.
Yaşlılıkta; derinin incelmesi ve esnekliğini yitirmesi, boyun kısalması, kas kuvvetinin azalması, kemiklerde kalsiyum kaybına bağlı olarak kemik yoğunluğunun azalması, görme ve işitmede problemler gibi çok sayıda fiziksel değişimler gözlenmektedir.
Yaşlılıkta görülen bu tür fiziksel değişikliklere “fizyolojik yaşlılık” veya “biyolojik yaşlılık” denmektedir.
Yaşlılığı genel anlamda tanımlamada kullanılan tüm bu kriterlere rağmen, onu göreceli bir kavram olarak ele almak daha doğru bir yaklaşımdır. Bu noktada, özellikle, bireysel, sosyal ve kültürel etkenler önem kazanmaktadır.
Fiziksel değişimlerin yanı sıra, çok sayıda psikolojik ve sosyal faktörler yaşlılık döneminde etki sahibidir. Bu faktörler arasında; ekonomik problemler, emeklilik, çocukların evden ayrılması, yakınların kaybı ve sosyal rollerde azalma gibi çeşitli yaşam olayları bulunmaktadır.
Bu tür yaşam olayları, değişim sonrası oluşan yeni duruma adaptasyon gerektirir. Adaptasyon sağlanamadığında; uyum problemleri, umutsuzluk, depresyon, sinirlilik ve kaygı gibi çeşitli psikolojik sorunlar görülebilir.
Yaşlılık tanımında diğer bir kriter de kronolojik yaşlanma dır . Gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmında emeklilik yaşı olan 65 yaş, yaşlılığın başlangıcı olarak kabul edilirken, Birleşmiş Milletlerin yaşlılıkla ilgili yayınladığı raporlarda 60 yaş kronolojik yaşlanma sınırı olarak belirtilmektedir.
Birçok ülkede; bireyin günlük yaşamındaki işlevselliğinin azaldığı dilimler olarak yorumlanan 60 ya da 65 yaş, sosyal imkânlardan ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma ve emeklilik açısından sınır olarak kabul edilmektedir.
Bireysel etkenler açısından; kişilerarası farklılıklar önemlidir. Kendini yaşlı hisseden ve yaşlı gibi davranan bireylerin aksine, zamanın akışına karşı koyarcasına “Ben yaşlı değilim, kendimi genç hissediyorum” şeklindeki ifadeleri kullanan çok sayıda yaşlı vardır. Bu tür ifadeler, ”fiziksel görünüşü itibariyle yaşlı bir birey, kendini ruhsal açıdan genç görebilir” tezi ile açıklanabilir.
Aynı tezden hareketle, bir insan kendini yaşlı hissettiğinde ve yaşlı gibi davrandığında da yaşlanmış demektir. Buradaki farklılığı oluşturan en önemli etken, yaşamın anlamlı olmasıdır. Çünkü yaşlılığa karşı en güçlü silah yaşama bağlılıktır.
Sosyal etkenler açısından; “yaşlı sınıflamasını toplum yapar” tezi ön plana çıkmaktadır. Genç yaşta evlenmiş ve erkenden torun sahibi olan 50 yaşındaki bir kadın köyde yaşlı olarak tanımlanırken, şehirde yaşayan geç evlenmiş bir kadın orta yaşlı olarak kabul edilmektedir.
Kültürel etkenler açısından; yaşlılığa verilen değer ve önem kişinin yaşadığı kültüre göre değişebilmektedir. Örneğin, Kuzey Amerika’da daha çok gençlere önem verilirken, Çin’de yaşlılar daha saygın görülmekte ve yaşlıların tecrübelerine daha fazla önem verilmektedir. Gençliğin ön planda tutulduğu, yaşlılara fazla önem verilmediği ve ilgilenilmediği toplumlarda; bireyler kendilerini daha erken yaşlarda “yaşlı” hissetmektedirler.
Kaynak: Mithat Durak "Yaşadığı Ortamda Yaşlıya Hizmet Modeli"
Ankara Büyük Şehir Belediyesi-Yaşlılara Hizmet Merkezi Yayınları Ankara 2004
|